24 Şubat 2010 Çarşamba

Ehl-i Sünnet Düşmanı Bir Kemirgen Mustafa İslamoğlu

Hasan Ali AKIN

Onlarca yıldır, gizli ve aşikâr Ehli Sünnet Ve’l cemaat anlayışını hem içten hem dıştan kemirip durdular. Kendilerine bir şey sorulduğunda ise
cevap verecek gücü bulamadıkları için, sinsice ve gizlice
milletin zihnini alttan altta
ifsad ettiler


Ehli Bidat taifesinde son günlerde bir hareketlilik var, paçaları tutuşmuş durumda, onlarca yıldır Müslümanların içine akıttıkları irinin hesabı sorulacağı endişesi ile büyük adam pozlarında ‘birlik beraberlik nutukları’ atarak meseleyi örtmeye ve gizlemeye çalışıyorlar. Gizledikleri ve örtmeye çalıştıkları nedir?

Tabiî ki en başta samimiyetsizlikleri, kendi söylediklerine bile bağlılık gösteremeyecek kadar iki yüzlülükleri, bir müslümanın ‘höt’ demesi ile başını ceketinin içine gömüp ezilip, büzülüp mütevazı aydın pozlarında günü kurtarma derdindeler. Oysa onlarca yıldır, gizli ve aşikâr Ehli Sünnet Ve’l cemaat anlayışını hem içten hem dıştan kemirip durdular. Kendilerine bir şey sorulduğunda ise cevap verecek gücü bulamadıkları için, sinsice ve gizlice milletin zihnini alttan altta ifsad ettiler. Kimi zaman Akabe vakfı denildi, kimi zaman bilmem ne gecesi denildi, kimi zaman bilmem ne derneği kutlamaları denildi, kimi zaman tefsir dersleri dendi ve her defasında zihinleri ifsad etmekten, dini içten içe kemirmekten başka bir şey yapmadılar. Sahabe düşmanı İran’- dan aldıkları paralarla Hilal TV’yi kurup milletin zihnine Humeyni adlı sapığın, Ali Şeraiti adlı Batılılaşmış Şiî’nin, Esed adlı nasipsizin, Efgani adlı nidüğü belirsizin görüşlerini aktardılar.

Bu yeni bir olay değil 1300 yıldır süregelen bir durum. Mustafa İslamoğlu gibi kemirgenlerin dediği sözler ilk kez söyleniyor da değil, Mustafa o gün söylenenleri yeniden söylemekten başka bir şey yapmıyor. Düne kadar Yaşar Nuri Öztürk gibi katıksız Ehli Sünnet Ve’l Cemaat düşmanı biri ile el ele gül güle programlar yapan Mustafa İslamoğlu, 28 Şubat sonrası oluşan boşluktan ve 28 Şubat’ta gösterdiği korkaklığın getirdiği mükâfatlardan yararlanmış ve kendisine açılan imkânları maddi olarak değerlendirdiği gibi, çevresinde oluşan propagandaları da lehine semerelendirmiştir. Fetullah Gülen Cemaati ile de yakın ilişkiler içerisinde olan İslamoğlu benzeşmenin getirdiği laik-batıcı iltifatları kendi marifeti bilmiş ve artan gücünü ilminden zannetmiştir. Milletimiz denize düşen yılana sarılır misali ‘Kim diyorsa peşine takıldığı’ndan bu şiî kırması, fikir yosmasını dinlemek zorunda kalmıştır. Bu ise Ehli Sünnet Ve’l Cemaat anlayışından sapmalar meydana getirmiş ve birçok kişide zihin karışıklığına sebebiyet vermiştir.

Mustafa İslamoğlu üzerine düşen vazifeyi, kendisine bahşedilen makam ve maddiyat karşılığında mükemmel olarak yapmakta ve her fırsatta Ehli Sünnet Ve’l Cemaat Anlayışı’nı içten içe kemirmektedir. Ancak görünen o ki Cübbeli Hoca Efendi’nin, bu şiî kırması mezhepsizin pisliklerini delilleri ile ortaya koyması sonucu ciddi bir panik yaşamaktalar. Hatta kanalda çalışan ve neredeyse her hafta program yapan birkaç kişi bu açıklamalardan sonra kanalla ilişkisini kesmiş durumda, Mustafa İslamoğlu ise dışarı çıkacak cesareti bulamamakta, endişeli ve heyecanlı davranışlar sergilemekte, bu durum ise yakınlarının gözünden kaçmadığı içinde Akabe’de ve Hilal TV’de kontrol devre dışı kalmakta.

Böyle olacağı belliydi zaten;

A be adam! Madem korkudan sıçan deliğine girecektin, ne diye Müslümanlara, sahabeye, âlimlere YAHUDİLEŞME TEMAYÜLÜ diye dil uzatıyorsun. Ne diye Şia misyonerliği yapıyorsun (Dağarcık, İmamlar ve Sultanlar), ne diye Efgani’yi eleştirenler “onun tuvalet bezi bile olamaz” diyorsun ve böyle bir masonu “Tek kişilik bir ordu, tek kişilik bir ümmettir, göklerin kendine dar geldiği kartaldır.”(Anadolu) diye tanımlıyorsun, ne diye recmi(Yahudileşme Temayülü) ve yecuc mecucu inkâr ediyorsun, ne diye tefsir ve tevil adı altında Kur’an’ı tahrif ediyorsun( Meal Kitabı), ne diye kendi anlayışsızlığına Ehli Sünnet Ve’l Cemaati delil gösteriyor ve bunu yaparken de okuyucu nasılsa kaynağa bakmaz deyip Ehli Sünnet âlimlerinin söylemediği şeyleri söylemiş gibi, ol mubareklere iftira atıp, zan altında bırakıyorsun. Bilmiyor muydun biri birgün çıkıp; ‘bunca zamandır sövdüğün yeter’ diyecek. Şimdi geçmiş pispis sırıtarak tevazu görüntüleri altında zavallılaşıyorsun. Söylediklerine sahip çıksana, sana söylenenlere cevap versene. Bırak birlik beraberlik nutuklarını, Dini içten kemiren sen, bölmekten başka ne yaptın ki birleştiresin? Düne kadar Müslümanlar laik-Kemalist güruh tarafından sıkıştırıldığında, taciz edildiğinde, darp edildiğinde işkencelere mahkûm edildiğinde sen neredeydin, hangi hain tezgâhlar peşinde, Müslümanların fedakârlıklarını istismar ediyor ve onların birikimi ve duyguları üzerinden hava atıyordun? Cehaletin zirvesindeki sen, Hz. Osman (r.a)’ya, Hz. Muaviye (r.a) ya dil uzatır(İmamlar Sultanlar), Hz Aişe’yi(r.a) zan altında bırakıcı (Kur’an ayetleri mevzuu, Yahudileşme Temayülü) ve hadis âlimlerini, siyer âlimlerini küçültücü ifadelere(Üç Muhammed) yer verirken, onlar canları ve kanları pahası İslâm için mücadele ediyordu. Sen ne yapıyordun! İran’a seferler düzenliyor, Akabe’den hacı kafilesi gibi İran ziyaretleri planlamıyor muydun? İran’dan gelen Şia’nın sapık âlimlerine konferans, sohbet gibi ortamlar oluşturup, Ehli Sünnet Bağlısı gençlerin Şia’ya karşı muhabbetini artırıcı misyonerlik faaliyeti yürütmüyor muydun. Hilal TV’de yayınlanması için, her tarafından ifrat ve tefrit akan ve yine her yanından Ehli Sünnet Ve’l Cemaata kin akan bir film olan İmam Ali (r.a) filmi için kimler hangi destekte bulundu. O filmde küçük düşürülen, zihinlere zalim, dedikoducu, iktidar hırsı ile tutuşmuş sahabiler diye lanse edilen sahabeler hakkında sen ne düşünüyorsun. Malum olanı düşündüğün belli ki ekranlara çıkarıp on binlerce müslümanın zihnini ifsat edebiliyorsun.

Ehli Sünnet düşmanlığı nedir, sence? Ya da daha net soralım din düşmanlığı nedir? Hep reddedenle, bir parçasını reddedip karşı çıkan arasında ne fark vardır. Bir parçasını reddeden, diğer parçaları kabul etse savunsa ne olur? Hem düşman değilim deyip, hem de düşmanlar gibi Ehli Sünnet’e saldırmak düşmanlıktan daha rezil bir durumdur ki, içler acısı olan budur. Hain tıynetli yapı neden bu kadar ilgi görür, iki yüzlü korkak tavır neden mütevazılık maskesi ile saklanır da hakikat perdelenir; cehaletin ve hıyanetin psikolojisidir bu.

Bir işten sıyrılmanın en kolay yoludur bu; “Ben masumum, siz ne derseniz kabulüm, zaten ben de tam sizin gibi düşünüyorum, ben de Müslümanların birlik ve beraberliğinden yanayım, edebe riayet, küfürle itham” falan. İşte bu sözler Mustafa İslamoğlu’nun tıynetini bir daha açık ediyor. Demezler mi adama; ulan sen o zaman niye Muhaddisleri yalancılıkla, Sahabeden bazılarını saltanat düşkünü olmakla itham ediyorsun! Sen niye İslâm âlimlerinden bir kısmını Yahudileşme temayülü göstermekle itham ediyorsun, sen niye bölücülük yapıyor ve mutezile, şia ve vehhabilik terkibi mezhepsizlik mezhebine yol açıyorsun. Ehli Sünnet Ekolünün binlerce âlimini batıcılardan beter bir hainane davranışla itham ediyor, İslâm kültür ve maneviyat dünyasında ilmiyle, ahlâkıyla, disipliniyle, mücadelesiyle yer etmiş şahsiyetleri Yahudileşme temayülü ile suçluyorsun(Kadı Iyaz, Kastalani ve bir çok tasavvuf büyüklerini).

Ehlisünnet dışı olmakla kalmayıp inandığını iddia ettiğin dini bile şaibeli bir tartışma içine çekerek ‘dini içten kemirmeye’ çalışman ise ayrı bir âlem. Hz Osman(r.a) zamanında Kur’an’ı Kerim-i Mushaf halinde getirilmesini Yahudileşme temayülü içerisinde zikrederek ne demek istiyorsun?

Ehli Sünnet Âlimlerinden İmam-ı Azamı istismar ederek aklı sıra kullanarak Emevi’ye şia ağzıyla sövmeye yeltene zat günümüz şartlarında ise laik hükümetlerin kapı yardakçılığını yapmaktan laikliğe karşı her hangi elle tutulur bir tavır koymaktan uzaktır; korkaklığı ve şia tıynetliği her zaman aynıdır. Ehli Sünnet’i arkadan vurma öteden beri şia alışkanlığıdır.

Hayızlı kadının oruç tutabileceğini sitende yayınlıyor, abdestsiz Kur’an’a dokunulabileceğini söylüyor, Cuma namazının kadınlara da farz olduğunu iddia ediyor. Kabir azabını inkar ediyorsun. Be adam bunca fitne-fesat bozgunculuk olmuyor mu? Bunca akıttığın irin Yahudileşme ya da Şiîleşme temayülü olmuyor mu? Birde geçmiş pişmiş kelle gibi sırıtarak “mütevazi aydın” havalarında, utanmadan sıkılmadan milleti izana, irfana davet ediyorsun.


BARAN Dergisi Sayı: 114

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder